Bölüm 4__"Ayna"


Mehmet Bey,
toplantı masasının başında, önündeki dosyayı inceliyordu. Sol yanında, oğlu Kerem, cep telefonuyla Murat’a ulaşmaya çalışıyordu. Yönetim kurulu üyeleri kendi aralarında hastane projesinin sorunlarını tartışıyorlardı. Şebnem, Mehmet Bey’in sağ yanında, Murat’ın yerinde oturmuş, bir yandan bilgisayarda bir şeylere tıklıyor bir yandan da Mehmet Bey’in aklına estikçe sorduğu sorularını cevaplıyordu:
“Kızım, demedi mi sana ben şuraya gidiyorum diye?”
“Mehmet Bey, mutlaka çok önemli bir şey çıkmıştır. Yoksa toplantıyı kaçırması mümkün değil. Hatta bir rapor bile hazırlamıştı toplantıda sunmak için ama nereye kaydetti acaba…” Murat için kim bilir kaçıncı yalanını söylediğini düşündü içinden… Öğlen, kafeye çıktığından beri ulaşamamıştı Murat’a. Gidebileceği yerlerin hiçbirinde yoktu. İrem dışında aklına gelebilecek hemen herkes’i aramıştı. Ne olursa olsun İrem’i aramayacağı için söz vermişti Murat’a. Toplantı kırk beş dakika daha bu seyirde devam etti. Murat’ın artık gelmeyeceğine inanmış olacaktı ki Mehmet Bey doğruldu:
“Bildiğiniz üzere bugünkü toplantının gündemi hastane projesiydi. Sorunlu bir proje... Üstelik bize hayli yüksek bir fatura çıkardı. Proje yöneticisi Murat Bey bizi konuyla ilgili bilgilendirecek ve kurula çözümlerini sunacaktı ancak Murat’ın sanırım çok ciddi bir işi çıktı. Telefonuna ulaşamıyoruz. Sekreteri Şebnem Hanım da bilmiyor nerede olduğunu. Bu durumda toplantıyı daha sonraki bir tarihe ertelemekte fayda görüyorum. Ben yönetim kurulu başkanı olarak Murat adına hepinizden özür diliyorum. Hepinize teşekkür ederim.”

Şebnem,
Toplantıda belli etmemiş olsa da hayli meraklanmaya başlamıştı. Sadece kendisinin bildiği diğer numarası da kapalıydı. Kedisine zarar verecek bir adam olmadığını biliyordu ama ilk kez habersiz yok olmuştu. Çantasından telefonunu çıkardı, bir süre ekranda İrem’in numarasına baktı. Aramaktan vazgeçip beklemeye karar verdi… En azından geceye kadar…


İrem,
Hazırladığı masanın başına oturmuş, donuk gözlerle karşı duvardaki aynaya bakıyordu. Defalarca ısıttığı yemekler soğumuş, hava çoktan kararmıştı. Salon, mutfaktan gelen ışık sayesinde yarı aydınlıktı. Aynada yansıyan gölgeler içindeki yüzüne daldı. Sanki duvardaki bir tabloya bakar gibi hissetti. Hayatının Murat’tan sonraki dönemi, her gün bu aynada yansımıştı. Evlendikleri günü hatırladı. Murat’ın, aynanın karşısına geçip kucağından indirişini, beline sarılışını…
“bak bu ayna her gün bizim resmimizi çizecek, anılarımızı kaydedecek, çok iyi günlerimiz olacak bu ayna karşısında, çok kötü günlerimiz olacak. Ama ikimiz hep yan yana olacağız bu yansıda…”
Makyajı yeniden akarken bu sefer tutamayıp hıçkırmaya başladı. Şimdi, hem geçmişi hem bugünü görüyordu karşıda... Murat'ı tanıyordu, aslında hiçbir sözün gerçek olmadığını hep biliyordu. Ayna, kendisini en güzel zanneden kraliçeye bütün gerçekleri bir anda itiraf ediyordu. Artık dayanamıyordu. Hıçkırarak ayağa kalktı. “Neden!” diye haykırdı. Masadan aldığı bardağı bütün gücüyle aynaya fırlattı… Yüzünde bütün bir geçmiş dağıldı...
Hıçkırıklarının arasında, telefonunun çaldığını duydu. Şebnem’di arayan:
“İrem kusura bakma rahatsız ediyorum, Murat’ı… İrem iyi misin sen?”
“Murat yok… Şebnem… Ben çok kötüyüm…”
“Tamam… Sakin ol… Tamam… Bak… Ben hemen geliyorum… ”


45 dakika - 45 dakika ayna