Beyne, kan daha az gideceği için
tüm fonksiyonlar yavaşlar.
Acı hissi de…
Acı pek hissedilmez.
Kalp daha fazla kan göndermek için hızlı atar,
çarpıntı olur.
Sempatik sistem devreye girer
kan basıncını normal sınırlarda tutmak için.
Aşırı terleme olur.
Soluktur hasta.
Teni soğuktur
ama terler.
Güç kaybı vardır,
hareketleri çok koordineli değildir,
elleri titrer.
Görüntüler netliğini kaybeder
Aşırı halsizdir.
Çevresel uyaranları algılasa da
sağlıklı değerlendiremez
ve yanıt veremez.
Karbondioksit ve zararlı metabolitler birikir,
halüsinasyon görür.
Artık kan iyice azalınca göremez, duyamaz,
çevresel uyaranları algılamaz…
En son solunum merkezi etkilenir
ve
ölür.
Üstündeki füme gömleği, şimdi koyu vişne rengindeydi. Sanki nasıl öleceğini önceden biliyormuş da hazırlık yapmışçasına kulağında çınladı İrem’in dört yıl önce anlattıkları. Yaşamayı seviyordu. Ölümden korkuyordu. Laf lafı açmıştı. En kolay ölümün hangisi olduğuna gelmişti konu. “nasıl ölürsem canım en az yanar?” diye sorduğunda
“Şiddetli Kan kaybı!” demişti İrem; yüzündeki ifade sanki bir ölümü değil de çok sevdiği bir filmi anlatırcasına ışıldarken. “eğer kan kaybın atar damarından olursa bütün bu veda 45 dakika sürer. Acısız bir 45 dakika… Son 45 dakika… Hayatın sana son hediyesi…”
Atar damarının karın ya da göğüs kısımlarında bir yerlerde olduğunu bilecek kadar tıp bilgisi vardı. Göğsünde ilk anda hissettiği acı, nefes alamayışı, bedeninin yere düşmesi, hızlı terleyişi… Sonrasında, göğsündeki acının yavaş yavaş azalması… Kulaklarında İrem’in sesinin bir anda çınlaması… Daha 45 bile olmamışken, son 45’e geldiğini anlamasını sağlamıştı…
Son 45 dakikasıydı…
Kendince, ne kadar süresi kaldığını hesaplayabilmek adına hayatının diğer 45 dakikalarını hatırlamaya çalıştı…
Ders zilinin çalması, ne uzun ne kısa tutulmuş iş toplantısı, şehirlerarası yolda verilmiş bir çay-sigara molası, futbol maçının ilk veya ikinci yarısı, ideal sevişme, berberde saçının kısalması, arkadaşlarla yenilen bir yemek, uzatılmış bir telefon konuşması…
Son 45 dakikasıydı…
Bu son 45 dakikanın diğerlerinden farkı hiçbirinde olmadığı kadar yalnız kalmasıydı…