Yüzünde tekrar şüphe ve tedirginlik belirdi Murat’ın. Deniz’in yanlarına oturmasından sonra, kapıdan girdiği andaki rahatlığının tam tersi, büsbütün gergin hissediyordu şimdi kendisini. Son bir yılını paylaşan iki kadın karşısında oturmuş, uzun zamandır görüşemeyen iki arkadaşmış gibi sohbet ediyorlardı.
Deniz’in ne amaçla gelip yanlarına oturmuş olabileceğini düşündü.
Deniz, kafenin badanasını bile kendisinin yaptığından, bir yıldır buraya ne kadar emek verdiğinden, insanın bazı olayları atlatabilmesi için işiyle meşgul olmanın ne kadar önemli olduğundan bahsediyordu. Deniz kıyısı onu tekrar eski yaşama sevincine kavuşturmuş, bir kurtuluş olmuştu. Sohbetin gidişadı havadan sudanmış gibi olsa da ara sıra göz göze gelmeleri Murat’ı korkutuyordu. Bakışlarından belli ki bu göz göze gelmeler, sohbet sırasında insanların kurduğu göz temasından çok daha fazla şey anlatıyordu. Söyleyeceği herhangi bir söz her şeyi bir anda değiştirebilirdi. Deniz, bu gücün tadını çıkarır gibiydi. Belki de sırf bu yüzden gelip oturmuştu. Ya da en kötüsü, İrem’i ve yaşadıkları hayatı tanımak, sonrasında bu bilgileri kullanmak için buradaydı… Böylece istediği güç her zaman kendisinde olacaktı. Murat’ın kendisini belli ki artık dayanamadığından Deniz’e teslim etmiş olması; bir yıldır aldatılan, boşanmış ve çocuğunu kaybetmiş bir kadının istediği zaman intikam alma lüksüne sahip olmasını sağlamıştı. İçeri gidip yüzünü yıkarken, makyajını tazeleyip saçlarını tararken planlamıştı belki de her şeyi… Bütün bunları kafasında atıp tutarken üst üste sigara içiyordu Murat.
Oysa Deniz, sadece İrem’i merak ettiği için gelip oturmuştu yanlarına…
Sevdiği adamın kiminle, nasıl biriyle evli olduğunu, kaçırdığı hayatı anlamak için… Kıskançlıktan, kadınsı dürtülerden çok uzaktı o anda. Daha çok kendi hayatına dair sorular vardı kafasında. Olgunluğundan mıdır yoksa çocuk saflığından mı bilinmez, ama sanki sevmişti de İrem’i… Hem O da kendisi gibi aldatılmamış mıydı?
İrem’e gelmişti anlatma sırası. Hastaneden, nöbetlerden, koşuşturmalarından bahsetmişti. Deniz, merakla sorular sordukça İrem, zamanında yardım ettiği kadının kendisine olan ilgisini doğal karşılıyor, samimiyeti hoşuna gidiyor, konu dağıldığı için seviniyor, beş aylık çocuklarından Deniz’in yarasına dokunmamak için özellikle bahsetmiyordu. Onun yerine, heyecanlı ameliyatları, ameliyat sonrası hasta yakınlarına nasıl davranması gerektiğini anlatıyordu. Laf lafı açmıştı. En kolay ölümün hangisi olduğuna gelmişti konu. “Nasıl ölürsem canım en az yanar?” diye sordu Murat bir an. “Şiddetli Kan kaybı!” dedi İrem; yüzündeki ifade sanki bir ölümü değil de çok sevdiği bir filmi anlatırcasına ışıldarken. “Eğer kan kaybın atar damarından olursa bütün bu veda 45 dakika sürer. Acısız bir 45 dakika… Son 45 dakika… Hayatın sana son hediyesi…” sonrasında hastanın 45 dakika boyunca neler yaşayabileceğini anlattı… İrem kendisini kaptırmış anlatırken ara sıra göz göze geliyorlardı Deniz’le Murat.
“…Artık kan iyice azalınca göremez, duyamaz, çevresel uyaranları algılamaz… En son solunum merkezi etkilenir ve ölür...”
Kahvesinden son yudumunu aldı İrem… “Ama hayatım, hiç korkma… Öyle bir durumda doktor eşini ararsın… Ben koşa koşa gelir kurtarırım seni, sen bize lazımsın…” dedi gülerek.
“Bize derken?” diye sordu Deniz. Başı İrem’e, gözleri Murat’a dönüktü. Sanki söylememesi gereken bir şey söylemişçesine gülüşünü toparladı İrem. Deniz’in yarasını istemeden de olsa açmanın suçluluğu ile konunun bebeğinden açılmasının mutluluğu arasında bir ses tonuyla: “Beş aylık bir oğlumuz var. ” dedi… ,
Deniz’in o anda gözlerinin dolmasının nedenini yalnızca bir yıl önceki kaza zannetti.
İki kadın Murat’ın karşısında tekrar sarıldılar…
İrem, Deniz’in onları uğurlarken Murat’a “için rahat olsun” demesinin nedenini anlamadıysa da üstünde durmadı…
45 dakika track 19.mp3 - 45 dakika track 19