Bölüm 3__"Deniz"

Pencere kenarındaki yarı güneş alan masaya oturdu. Hemen yanı başındaki kaldırımdan gelip geçen insanları, caddeyi, kırmızı ışıkta duran arabaları seyretmeye başladı. Garson kız gülümseyerek yanına geldi. “Hoş geldiniz Murat Bey… Nasılsınız? Yoktunuz kaç gündür…”
“Bu ara işler yoğun… Gidemez oldum hiçbir yere… Şu tavuklu sandviçlerden var mı?”
“var.”
“tamam, o zaman… Onlardan alayım. Bir de çay…”
Kızın siparişi alıp gitmesiyle kaldığı yerden devam etti dışarıyı izlemeye… Cebindeki paketi çıkarıp bir sigara yaktı… Rüyasını tekrar hatırladı… Yüzünü bilmediği bir kadındı rüyası. Bir şeylerden kaçıyordu sanki kadın… Kaçarken, kendisine yakalanıyordu...
Cep telefonu çaldığında siparişinin gelmiş olduğunu da fark etti. Arayan İrem’di. Dışarıyı seyreder gözlerle baktı telefonunun ekranına. Bir bombanın pimini çekermiş gibi bastı yeşil simgeye:
“alo?”
“alo… Nerdesin canım?”
“köşedeki kafedeyim.”
“gitme bir yere, geliyorum…”

Nedensiz bir suçluluk hissetti birdenbire. Masanın üstünü yokladı gözleriyle, hatırladığı rüyasından izler var mı diye. “Köşedeki kafe” ifadesini düşündü… yıllardır geldiği kafenin ismini bilmediği geldi aklına… Belki onlarca “köşedeki kafe” vardı ama İrem bu köşedeki kafe olduğunu hemen anlamıştı. Tanımak böyle bir şey olsa gerekti…
Sandviçini yemeğe başladı…

İrem, kendine özgü havasıyla içeri girdi. Hareketleri, makyajı, masalara şöyle bir göz atışı, giyimindeki sade şıklık, Murat’ı gördüğünde yüzündeki gülümseme, kumral dalgalı saçları, yürüyüşü, çantasını masaya bırakışı, oturuşu… Sanki uyum içindeki bir resimde bütün renkler birbirini tamamlaması için seçilmişti…
“Hoş geldin doktor”
“Hoş bulduk hayatım… geç kalkmışsın yine?”
“Sizin için çalıştık bütün gece hanımefendi… gerçi Mehmet Bey’i aramışsınız ama…akşam görüşeceğiz bakalım… ne dediler kim bilir adama…”
“Aramışlar. Benim de sonradan haberim oldu. O kadar da anlatmaya çalıştım senin ilgilendiğini ama dinlemiyorlar işte… neyse boş verelim şimdi… daha önemli haberlerim var sana. akşam yemeğe bekliyorum seni.”
“Neymiş daha önemli haberler?”
“Dedim ya… akşama…”
“Şebnem’e söz verdim.”
“Canım şebnem bütün gün görüyor seni… Akşam da görmeyiversin…”
İrem’in rengârenk ses tonuna, mimiklerine, hareketlerindeki heyecana ramen hep aynıydı Murat. İrem gerçekten soğukluğunu anlamamış mıydı yoksa anlamamış gibi mi yapıyordu bilemedi…

Camdan dışarı bakmaya başladı tekrar… İnsanlara, arabalara, çocuklara…
tam rüyasına dalacaktı ki…
duramayan bir arabanın fren sesi…
karşıya geçemeyen bir kadının çığlığı…
toplanan kalabalık…
İrem’in ayağa fırlayışı…
hepsi bir anda olmuştu sanki… koşup peşinden gitti…
İrem kalabalığı yarıp yerde bacağını göstererek ağlayan kadının yanına geldi.

kadının bacağını yokladı:
Kalabalığa dönerek, ”bacağı kırılmış… ambülans çağırdınız mı?”sonra daha şefkatli bir sesle kadına eğilerek, “canım korkma, ben doktorum, bacağını kırmışsın sanırım, şimdi ambulans gelecek, hastaneye götüreceğiz seni” dedi.
.....
Ambulans geldi, genç kadını sedyeyle araca bindirdiler, İrem kendi çalıştığı hastaneye götürmek için ambulansa bindi, kalabalık dağıldı, yol tekrar eski debisiyle akmaya başladı…
Murat kaldırımda aynı yerde öylece kalakaldı….
O kadın… rüyasındaki kadındı…

İsminin "Deniz" olduğunu akşam onu görmeye gittiğinde öğrenecekti…