Ayak sesleri başının hemen yanından geçti. Sakin adımlarla, mavi ışığı yanıp sönmesi durmuş olan telefonun yanına gitti.
“İrem,” diye seslendi birkaç tuşa bastıktan sonra.
Tekrar Murat’a doğru yaklaştı. Eğilip tamponu çekti kanayan yerden. Yüzüne iyice yaklaştı. Gözlerini Murat’ın gözlerinin içine dikti.
“Bilincin yerinde mi?”
“Şebnem… Ne yapıyorsun?”
Ayağa kalktı. Leğeni sol ayağının ucuyla yavaşça itti. Murat’ın kafası sert bir şekilde yere çarptı. Kan tekrar boğazına doldu. Bütün vücuduyla tekrar çırpınmaya, bacağını sağa sola savurmaya başladı.
“Tampon koyup işi biraz geciktirmek istedim. Çok anımız var ne de olsa… Ama şimdi gitmem lazım.”
Depoyu, unuttuğu herhangi bir şey var mı diye kolaçan etti. Masada duran çantasını aldı. Bordo kaşe kabanını giyerken, Murat’ın artık kıpırdamadığını gördü.
“Murat? Yine gittin… Bana söyleyeceğin başka bir şey yoksa seni yalnız bırakmak zorundayım. Ofiste çok iş var biliyorsun. Bak anahtarı buraya bırakıyorum. Canın istediği zaman çıkar dolaşırsın.”
Anahtarı, Murat’ın elinden düşmüş olan silahın yanına bıraktı. Kapıya yöneldi. Bir an için durdu, Murat’a döndü, “Böyle olsun istemezdim,” dedi.
Işığı söndürdü. Kapıyı çekti.
Bir daha dönmemek üzere Deniz Kıyısı’ndan uzaklaştı…
Şebnem…
Uyanan güzel…
Track 1.mp3 - 45 dakika