Bölüm 18__"Oradaydı"


“Biz’e!”
dedi Kerem eğilip Murat’ın yüzüne.
Bir an kapatıp açtı Murat gözlerini. Gerçekti. Kerem öylece yüzüne eğilmiş, nefretle bakıyordu kendisine.
“Kerem… Sen… Kerem… Sen… Nasıl geldin buraya?”
“Ne demek nasıl geldim Murat. Son dakikalarında seni yalnız mı bırakacaktım yani… Ayıp olmaz mıydı? Sen nasıl beni nasıl yalnız bırakmadıysan ben de seni aynı şekilde yalnız bırakmıyorum. Unuttun mu, kardeş sayılırız biz…”
“Kerem… Beni… Beni sen vurdun…”
“Çağırsana sekreterini, gelip kurtarsın seni buradan… Ya da doktor karını çağır. Şu kanamayı durdursun, ömrünü üç beş dakika daha uzatsın… Olur mu canım… Ne yapacaksın karını… Birkaç dakika fazla yaşasan ne olacak ki… Sen en iyisi Deniz’i çağır… Son son şöyle bir hasret giderin… Aaa! Affedersin, O da nefret etmişti senden en son değil mi? Ben göremedim o nefret sahnesini tabi… Kaçırdım… Peki, ben o sahneyi neden kaçırdım biliyor musun?”
“Kerem… Ben… İnan senin bildiğin gibi değil… Benim elimde… Senden sonra… Deniz’den…”
“Anlatma artık Murat. Oyunun sonuna geldik.”
“Kerem… Çok özür dilerim… Sen bilmesen de, çok şey öğrettin bana o zaman…”
“Bedeli benim için fazla ağır olmadı mı sence?”
“İnan böyle olacağını bilemezdim. Sana yemin ederim bilseydim…”
Elini Murat’ın ağzına uzattı Kerem… Tam dokunacaktı ki Murat’ın ağzından akan kandan tiksindi. Geri çekti elini.
“Hep sormak istedim sana ‘Neden Murat? Neydi sana yetmeyen?’ ama sen bile bilmiyorsun sebebini… Sana son bir şey söyleyeyim… Değmezsin… Hatırlamıyorsun… Ben seni vurmadım, sen beni vurdun… Hatırla Murat… Hatırla… Neden vurulduğunu hatırla! Seni kim vurmuş olabilir bunca zaman sonra… Neyi unuttuğunu hatırla. Kimden neyi sakladığını hatırla… Uyan Murat. Son kırk beş dakikanı yaşıyorsun. Kendi sonuna yaklaşıyorsun…”

Ayağa kalktı. Arkasını döndü, yavaş adımlarla uzaklaştı…

Uyandı Murat.
Yalnızdı.
Kerem’in gelmiş olamayacağını düşündü. İlginç bir şekilde, bilinci yerine geldi. İrem, o gün anlatmayı unutmuş olmalıydı. Ölmeden önce, zihninin hiç olmadığı kadar iyi çalışması kurtulması için son şansı olabilirdi. Bütün gücünü toplayarak yattığı yarı karanlık odada sesinin yettiğince bağırdı:

“Kimse yok mu?”
Kimse yoktu.
“Kimse yok mu?”
Kimse yoktu.
“Yardım edin!”

Elini kanayan yere bastırmaya bile gücü yetmezken, tek başına kurtulamayacağını biliyordu. Cep telefonu geldi aklına. Elini, pantolonunun sağ ön cebine uzattı yavaşça. Telefon yerinde değildi. Birinin gelmesini beklemekten başka çaresi yok gibi görünüyordu.
Nerede olduğunu hatırlamaya çalıştı. Etrafına baktı. Masalar, sandalyeler, eski birkaç eşya…

Tabi ya… Oradaydı…

Deniz Kıyısı’nda…

Bütün ayrıntılarıyla gözünün önüne geldi. Kafe’nin mutfağından apartman boşluğuna açılan bir kapı vardı… Depo olarak kullanırdı Deniz burayı.

Dört yıl önce kapanmıştı Deniz Kıyısı…
Demek ki eşyaları buraya koymuş.
Dört yıl önce kapanmıştı Deniz Kıyısı’nın masalı…
Demek ki Deniz o eşyaların arasında hep kendisini bekliyormuş…




kapi.mp3 - kapi